Peki ya vakit bizim için dolsaydı ve bir felaketle aniden cesetlerimizle birlikte yok olsaydık bizden sonra arkada bıraktığımız yapılar, kalıntılar veya Dünya'daki yaşam nasıl bir hale gelirdi?
Öncelikle bugüne kadar daha çok enerji üretebilmek için Dünya'nın çeşitli yerlerine kurduğumuz yüzlerce nükleer santralde elektrik enerjisinin eksikliği yüzünden soğutma sistemleri çalışmaz ve bazı santrallerin devre dışı bırakma sistemleri çalışamayabileceğinden dolayı reaktörlerde aşırı ısınmalar ve patlamalar oluşabilir.
Bunun neticesinde olası radyasyon sızıntısının etkisiyle binlerce kilometre karelik alandaki canlılık etkilenip yaşamını yitirebilir ve bu bölgelerin normale dönmesi uzun yıllar alabilirdi.
Dünya'nın radyasyon sızıntılarından etkilenmemiş diğer bölgelerindeyse insanoğlunun yokluğunu fırsat bilen bazı vahşi hayvanlar şehirlerde serbestçe dolaşmaya başlarlar ve geride bıraktığımız evcil hayvanların büyük bir kısmı biz olamadan hayatta kalamaz, geri kalan kısmıysa vahşi yönlerini keşfetmek zorunda kalırlardı.
Sadece bizim işlerimize yaradıkları için sayıları diğer hayvanların sayılarına kıyasla çok daha fazla olan çiftlik hayvanlarıysa açlıktan vahşileşen köpeklerin veya vahşi yaşamdan gelen diğer avcıların hedefleri haline gelirler ve doğaları gereği genellikle yem olurlardı. (
İnsanoğlunun yokluğu, hayvan nüfusunu pozitif yönde etkileyeceği gibi bitki nüfusunu da pozitif yönde etkiler. Şehirlerde bitkilerin özgürce büyümesi neticesinde otluk alanlar genişler, yollar hızla tahrip olur ve 4-5 yıl içindeyse Güneş ışığı alan her yerde kök salmaya ve büyümeye başlayan bitkiler geride bıraktığımız kalıntıları yavaş yavaş harap etmeye başlar ve şehirler tanınamaz hale gelirdi.
Hızla geçen onlarca yıl boyunca(ilk televizyon görüntüsü) rutin bakımları yapılmadığı için otomobil gibi araçlar veya Eyfel kulesi gibi çelikten yapılmış yapılar zamanla paslanarak metal yığınlarına dönüşür ve insanoğlunun binlerce yıllık bilgi birikimini içeren kitaplar, ansiklopediler ve bütün elektronik cihazlar çürüyerek ebediyen yok olurdu.
Daha sonraki birkaç yüzyıl içinde fiziksel, kimyasal ve doğal etkenlere maruz kalan modern binalar oluşacak hasarlara ve çatlaklara daha fazla dayanamayıp bir bir yıkılmaya başlasa da eskiçağlara ait olan Giza piramiti veya Göbeklitepe yapıları gibi bazı kalıntılar modern binaların aksine daha sağlam materyallerden inşa edilmiş oldukları için bakımsız halde bile birkaç yüzyıl daha dayanmaya devam ederler ve belli bir zaman sonraysa sanki bu tarih öncesi kalıntılar Dünya üzerinde yaşamış en gelişmiş medeniyete ait son yapılarmış gibi gözükebilirlerdi.
Birkaç bin yıl içindeyse insan kültürüne ait bütün kalıntıların yanı sıra plastik veya cam gibi doğada bıraktığımız atıklar dahi toprağa karışıp yok olurdu ve bütün bu olası radikal değişimler veya uygarlığımızın bir zamanlar var olduğunu ispat edecek kadar bile bir iz bırakamadan yok olabilecek olması Dünya üzerinde kurduğumuzu iddia ettiğimiz egemenliğin gerçekte ne kadar geçici ve asılsız olduğunu gösterir.
0 yorum